500.000 civarı nüfusu ile ülkenin en kalabalık ikinci şehri Wellington Yeni Zelanda’nın başkenti olmakla birlikte aynı zamanda dünya üzerinde en güneydeki başkent ünvanına da sahip bir şehir ve konum olarak Kuzey Adası’nın güney ucunda yer almakta. Yeni Zelanda’yı ziyaret edecekler için mutlaka gezilmesi önerilen şehirlerden birisi. Özellikle Te Papa Müzesi‘ni, limanları, Weta Workshop ‘u gezip Victoria Dağı‘nın zirvesine doğru bir yürüyüş yapmayı kesinlikle tavsiye ederim. Wellington şehri, sert rüzgarları nedeniyle rüzgarlı şehir olarak da biliniyor fakat bizim şehirde geçirdiğimiz gün boyunca hava gayet güzeldi; güneşli ve hafif esen bir havası vardı. Biz günü birlik bir gezi yaptığımız halde oldukça doyurucu bir gezi olmuştu, sabahın ilk ışıklarında şehire varıp hemen dolaşmaya başlamıştık. Wellington gezimizi oluşturan yerler içinde ülkenin yönetim yeri olan Yeni Zelanda Meclis Binası, Yeni Zelanda’nın en büyük müzesi Te Papa Müzesi, Wellington’ın limanlarından Queens İskelesi, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği ile Yüzüklerin Efendisi film mekanlarından Weta Cave ve Victoria Dağı yer almakta.
Wellington’ın Tarihi Hakkında
Yeni Zelanda yerlileri Maoriler’in rivayetlerine göre Yeni Zelanda’nın Kuzey Adası’nın ucundaki topraklara, yani bugünkü Wellington topraklarına, ilk yerleşen, Kurahaupo adındaki bir kabilenin şefi olan Whatonga imiş. Ardından aynı kabile halkının diğer üyelerinin de buraya yerleşmeye başlaması ile bölge nüfuslanmaya başlamış. Avrupalılar’ın Yeni Zelanda’yı keşfinden sonra 1839 yılında Yeni Zelanda Şirketi‘ne bağlı bir gemi bölgedeki limana ulaşmış ve Avrupalılar ile Maori şefleri arasında arazi satışını içeren bir anlaşma imzalanmış.
Bu arada Yeni Zelanda Şirketi, yeni sömürge toprağı olan Yeni Zelanda’nın kolonize işlemlerinin idaresi için Londra’da kurulmuş bir İngiliz şirketi. Daha önce hakkında yazmış olduğum Christchurch şehrinin yerleşim yerine dönüştürülmesinde de büyük rol oynamış bir şirket.
1 yıl sonra 1840 ‘da başta İngilizler olmak üzere Avrupalı göçmenler yeni bir yaşam umuduyla bölgeye yerleşmeye başlamışlar ve şehrin adını da, Napolyon’a karşı Waterloo Savaşı’nı kazanan İngiliz Komutan Arthur Wellesly’nin onuruna, geldiği yer olan İngiltere’deki Wellington Kasabası’na ithafen ‘Wellington’ olarak belirlemişler. Lakin son yıllarda şehir ürettiği dev sinema filmleri nedeniyle gayri resmi olaraktan Wellywood olarak da isimlendirilmekte. Ayrıyeten, Wellington kentindeki stüdyolarda yapımı tamamlanan Yüzüklerin Efendisi filminden ilhamla şehire Middle of Middle Earth – Orta Dünya’nın Ortası ismi de verilmiş.
Wellington’a Nasıl Gidilir?
Türkiye’den Wellington’a gitmek için yola çıkacak olanları bol aktarmalı ve uzun bir yolculuk bekliyor olacak. Seçenek olarak bir çok uçuş var Bangkok, Singapur, Avustralya, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler üzerinden aktarmalar yaparak Türkiye’den buraya ulaşabiliyorsunuz, Skyscanner sitesinde arama yaparak uygun sonuçlara ulaşabilirsiniz. Bu arada Yeni Zelanda’ya gelmeyi düşünenler için, Yeni Zelanda’ya girişte havaalanında yapılan aramalar ve deklarasyon işlemleri ile ilgili bilgiler verdiğim Yeni Zelanda’ya Girişte Deklare Edilmesi Gerekenler başlıklı yazımı okumalarını tavsiye ederim. Auckland’dan Wellington’a ulaşmak için de Jetstar ve Yeni Zelanda Havayollar’nı kullanabilirsiniz. Bununla ilgili benim tavsiyem, eğer önceden plan yapıyorsanız Jetstar’ın kampanyalarını takip edin bazen 29 dolar, 39 dolar gibi fiyatlara uçak bileti alabiliyorsunuz. Yeni Zelanda Havayolları için de grabaseat.co.nz sitesinde ucuz uygun fiyatlı bilet bulabilirsiniz. Wellington Uluslararası Havalimanı’ndan şehir merkezine transfer için Airport Flyer Bus kullanabilirsiniz. Bu otobüsler zemin katta domestic uçuşlar için bagaj toplama alanındaki çıkışın oradan kalkıyorlar, hafta içi sabah 06:30 dan 09:00 a kadar her 10 dakikada bir, diğer saat aralıkları ve haftasonunda da her 20 dakikada bir seferleri var. Bilet ücreti kişi başı 9 dolar ve otobüs içinde ücretsiz wi-fi bağlantısı da mevcut, kartla ödeme yapamıyorsunuz otobüse binerken nakit vermeniz gerekiyor.
Wellington’dan Gezi Notlarım
Sabahın erken saatlerinde 06:30 gibi Wellington Havalimanı’na varmıştık ve havalimanından çıkış yaptıktan sonra Flyer Bus ile şehir merkezine geçip ilk olarak Cuba Street’ten başlayarak şehrin sokaklarında dolaşmaya başladık. Gün yeni başlıyordu ve hızlı adımlarla, scooterlarıyla, kaykayları, bisikletleri ile yanımızdan geçerek işe ya da okula gitmeye çalışan Wellington sakinleri ile şehir yeni yeni uyanıyordu. Wellington sokaklarında biraz dolaştıktan sonra kahvaltı ve kahve için bir kafe bulup içine girdik. Kafeden çıktıktan sonra ilk olarak Wellington’ın tarihi Cable Car ı ile Wellington Botanik Bahçesi, Space Plate binası ile Cable Car Müzesi‘nin olduğu tepeye tırmandık.
Wellington Cable Car ve Botanik Bahçesi
Cable car dedikleri araç basitçe, kabloya bağlı vagon içinde yukarıya tırmanıp aşağıya inmenizi sağlayan nostaljik bir ulaşım aracı Taksim’deki Tünel gibi fakat yerin üstünden gidiyor. Cable Car hattı 100 seneden fazladır hizmet veriyormuş, sizi çıkarttığı tepeden Wellington şehir merkezinin manzarasını izleyerek Botanik Bahçesi’nin içinde dolaşabiliyorsunuz. Ayrıca tepede eski bir güneş saati, gözetleme binası ve önünde de bir top yer almakta. Bu arada cable car için bilet fiyatı kişi başı gidiş-dönüş 7.5 dolar isterseniz yola çıkmadan evvel buradan satın alabiliyorsunuz.
Yeni Zelanda Türkiye Büyükelçiliği
Tepeden aşağıya indikten sonra artık açılmış olduğunu düşündüğümüz Türk Konsolosluğu‘na doğru yürüdük. Yeni Zelanda’daki tek Türk Konsolosluğumuz Wellington’da yer almakta ve Türkiye ile ilgili resmi bir işlem yapmak istediğiniz takdirde mecbur buraya kadar gelmeniz gerekmekte. Auckland’da ya da diğer şehirlerde işimizi görebileceğimiz başka herhangi bir temsilcimiz malesef bulunmamakta.
Çalışma vizesi işlemleri için almam gereken bazı evraklar vardı onları temin etmek üzere konsolosluğa yolum düşmüştü, ben pek kimse olmaz diye düşünüyordum fakat sabah içeriye girdiğimde benden önce gelen bir arkadaş beklemekteydi ardından 4 kişilik bir aile daha geldi. İşlemlerimin tamamlanması tahminimden çok uzun sürerek 2 saati buldu. Bu arada Yeni Zelanda’daki konsolosluk adresimiz: 15-17 Murphy St, Thorndon, Wellington 6011
Old St Paul’s Kilisesi
Konsoloslukta işlemleri halledip çıktıktan sonra Yeni Zelanda’nın en eski ve kendine özgü kiliselerinden biri olan Old St Paul’s Kilisesi‘ni de görmek istedik fakat içeride cenaze merasimi olduğu için ziyaretçilere kapatılmıştı. Bir Anglikan Kilisesi olan Old St Paul’s Kilisesi 1865 ve 1866 yılları arasında ahşap keresteler kullanılarak gotik tarzda inşa edilmiş. Ancak dışarıdan bakıp resmini çekebildik eğer Wellington’a yolunuz düşecekse görmenizi tavsiye ederim. Yeni Zelanda Meclis Binası’nın 5 dakika uzağında.
Yeni Zelanda Meclis Binası ve Hükümet Binası
Yeni Zelanda ülke olarak kısa bir tarihe sahip olsa da başkenti 3 kere değişmiş bir ülke. İlk olarak 6 Şubat 1840 tarihinde İngilizler ve Maoriler arasında Waitangi Antlaşması‘nın imzalanmasından sonra kısa bir süreliğine de olsa Okiato (Old Russel) şehri Yeni Zelanda’nın ilk başkenti olarak seçilmiş. 1 yıl sonra da yönetim merkezi Auckland olarak belirlenmiş ve 1841 yılından 1865 yılına kadar Auckland şehri Yeni Zelanda’ya başkentlik yapmış. Yeni Zelanda’da Meclis’in ilk toplandığı tarih olan 1854 yılında meclis binası Auckland’da bulunmaktaymış hatta Auckland şehir merkezinde bugünkü Yüksek Mahkeme Binası’nın arkasında Auckland Üniversitesi’nin yakınında yer almaktaymış. Ardından 1865 yılına gelindiğinde Wellington, günümüze kadar devam etmek üzere Yeni Zelanda’nın başkenti seçilmiş ve Meclis de buraya taşınmış. Wellington’daki eski meclis binası 1907 yılında yangın sonucu yıkılınca resimde de görmüş olduğunuz şuanki meclis binasının inşasına başlanmış ve inşaası 1922 yılında tamamlanan bina daha inşa işlemleri bitmeden 1922 yılından itibaren kullanılmaya başlanmış.
Meclis Binası’nın hemen yanında da Beehive (Arı Kovanı) olarak adlandırılan ve farklı tasarımı ile dikkat çeken Yeni Zelanda Hükümet Binası bulunmakta. Hükümet Binası’nın inşaası da 1981 yılında tamamlanmış ve tasarımı arı kovanına benzediği için Beehive yani Arı Kovanı olarak adlandırılmakta. Meclis Binası ve Beehive’in hemen önünde halka açık bir park var ve insanlar serbest bir şekilde buraya gelip çimenlerin üzerinde oturup piknik yapabiliyorlar. Parkın ortasında, 13 yıl süre ile Yeni Zelanda’nın en uzun süre görev yapmış başbakanı olan Richard John Seddon‘ın heykeli yer almakta.
Bu arada isterseniz Yeni Zelanda Meclis Binası’nın içini ücretsiz gezebiliyorsunuz. İçeriye ilk girdiğinizde danışma masasının olduğu geniş bir salona çıkıyorsunuz burada Yeni Zelanda’nın geçmişinden bazı parçaların sergilendiği küçük bir galeri de var hatta daha önce buradaki yazımda hakkında yazmış olduğum Yeni Zelandalı kadınların oy hakkını elde etmek için topladıkları imzaların yer aldığı dilekçenin orjinali de burada sergilenmekteydi ve direk orjinal dilekçenin fotoğrafını çekme şansını da yakaladım. Ayrıyeten günün belirli saatlerinde ücretsiz rehberli turlar da oluyor ve sizi meclis binasının içinde dolaştırıp milletvekillerinin yasaları oylayıp ülkeyi yönettikleri Temsilciler Meclisi Odası’na kadar gezdirerek Yeni Zelanda’nın yönetimi, yasaların oylaması vs gibi konular hakkında bilgiler veriliyor. Bu ücretsiz turlara katılmak için erkenden içeri girip danışma masasındaki görevlilere isminizi kaydettirmeniz gerekiyor, tur saati geldiği zaman size önce girişteki salonda bir video izletip küçük bir brifing verdikten sonra rehber eşliğinde gezmeye başlıyorsunuz. İçeride resim ya da çekmek yasak olduğu için tur süresince gezdiğimiz yerlerden resim paylaşamıyorum malesef. Özellikle paylaşmak istediğim bir konu var; milletvekillerinin oylama yaptıkları Temsilciler Meclisi Odası’na girdiğimiz zaman koltukların arkasındaki duvarda yer alan detayları inceleyince farklı ülkeler ile şehirlerin isimlerini gördüm. Bu isimlerin arasında Gelibolu da vardı ve rehbere neden bu isimler burada yer almakta diye sorunca, Yeni Zelanda askerlerinin ülke dışında görev yaptıkları yerlerin isimleri olduğunu söyledi. Yani dünyanın öteki ucundaki bir ülkenin yönetildiği odada bizim bir ilçemizin ismi yer almakta.
Wellington Limanları, Queens İskelesi
Yeni Zelanda Meclis Binası’nın içini gezdikten sonra yürüyerek deniz kenarına doğru ilerledike iskelelerin olduğu kısma ulaştık. Özellikle Queens İskelesi’nin etrafı baya kalabalıktı, koşu yapanlar, patenleri ile dolaşanlar vs bir çok insan vardı. Bir kahve alıp püfür püfür esen rüzgar eşliğinde denize karşı oturup biraz soluklanmak için harika bir yer.
Ayrıca iskelenin ucuna kurulmuş bir de tramplen vardı ve insanlar buradan artistik hareketlerle denize atlıyorlardı. Kimileri de denizde stand up paddle Türkçesi ile kürek sörfü yapmaktaydı. Büyük bir sörf tahtası üzerinde ayakta durarak elinizdeki kürekle ilerlediğiniz bir sörf çeşidi bu da. Yeni Zelanda’da oldukça popüler bir spor.
Queens İskelesi boyunca yürüyerek ulaştığımız bir sonraki yer Yeni Zelanda’nın Milli Müzesi ve aynı zamanda en büyük müzesi olan Yeni Zelanda – Te Papa Müzesi oldu. Te Papa Müzesi’nin içindeki en önemli sergilerden olan ve Yeni Zelandalılar’ın gözünden Gelibolu Savaşı’nın aktarıldığı Gelibolu: Savaşımızın Boyutu isimli sergi ile ilgili yazımı buradan okuyabilirsiniz. Wellington’daki Yüzüklerin Efendisi başta olmak üzere Tolkien’in Orta Dünyası’ndan izler hakkındaki yazımı da buradan okuyabilirsiniz.