Merhaba, oldukça uzun bir aranın ardından bloguma dönüş yaptığım bu yazımın konusu kauri ağaçlarının hikayesi olacak. Yeni Zelanda’ya özgü bir ağaç türü olan kauriler aynı zamanda dünya üzerindeki en yaşlı ve büyük ağaç türlerinden birisi. Geçmişte, Yeni Zelanda’nın Kuzey Adası’nın büyük bir kısmı kauri ormanları ile kaplıyken günümüze gelindiğinde maalesef az bir alanda varlıklarını devam ettirmekle birlikte türleri hastalık nedeniyle yok olma tehlikesi altına girmiş. Kuzey Adası’ndaki birçok ormanda kendilerine yer edinmişlerse de günümüzde doğal ortamlarını görmek, görkemlerine şahit olmak için gidilecek yegane yer kuzeydeki Northland Bölgesi içinde yer alan Waipoua Ormanı‘dır. Bu ormana yaptığım gezi sırasında yakından görebildiğim yaşayan bazı en büyük kauri ağaçlarını ve çektiğim resimleri de bu yazı eşliğinde paylaşacağım.
Kauri Ormanları
Kauriler, bilimsel adı ile agathis australis, günümüzde Auckland, Waitekere Range, Norhtland Bölgesi, Coromandel Yarımadası gibi yerlerdeki ormanlarda kendilerine yer edinmişler. Güney Adası’nda kauri ormanları bulunmamakta fakat güneydeki şehirlerden Dunedin’de sonradan insan eli ile dikilen kauri ağaçları da mevcutmuş.
Ayrıca fosil kayıtlarına göre, ülkenin en güney şehri olan Invercagill’de de bir zamanlar kaurilerin varlık gösterdiği anlaşılmış. Kuzey adası üzerindeki varlıkları ise yaklaşık 20 milyon yıla dayanmakta olan bu ağaçlar 50 metreyi aşan boyları, 16 metreyi bulan çevreleri ve 2000 yılın üzerine çıkan ömürleri ile aynı zamanda Yeni Zelanda’nın önemli değerlerinden biri olmuş. Geçmişte Maoriler tarafından kano yapmak (kendi dillerindeki adı ile Waka), oymacılık ile süs eşyaları yapmak ve ev inşa etmek için kullanılmış. Bunların dışında kauri ağaçlarından çıkan reçineyi de ateş yakmak ve çiğnemek için kullanmışlar. Geçmişte Kuzey Adası’nın 1 milyon 200 bin hektarlık alanını kaplayan bu ağaçlar için kırılma noktası Yeni Zelanda’nın Avrupalılar tarafından keşfine denk geliyor.
Bulundukları topraklarda milyonlarca yıldır varlıklarını sürdürürken sonradan gelen 18. yüzyıl insanları tarafından o topraklar üzerinde yok edilmeye başlanmışlar ve varlıkları tükenme tehlikesi ile karşı karşıya gelince koruma altına alınmışlar. Fakat bu sefer üzerinde bulundukları topraktaki hastalık nedeniyle yok olmak ile karşı karşıyalar, ilgili araştırma ve çalışmalar yapılsa da maalesef bu hastalığın bilinen bir tedavi yolu yok şuan için.
Kauri Ağaçları’nın Kesilmesi ve Kauri Barajları
Kauri ağaçlarının Avrupalılar tarafından ilk fark edilişi 1772 yılında, Yeni Zelanda’ya ilk gelen Batılılar’dan biri olan Fransız kaşif Marc-Joseph Marion du Fresne tarafından olmuş, kendisi sonradan Bay of Island civarında bir Maori kabilesi tarafından saldırıya uğrayarak öldürülmüş hatta bazı kaynaklarda yenilmiş olabileceği de yazıyor. Kaurilerin devasa, dayanıklı ve düzgün gövdelerini fark eden, başta gemiciler olmak üzere, Avrupalılar bu ağaçları ticaret aracına dönüştürerek sistematik biçimde kesip hesapsızca yok etmeye başlamışlar. Özellikle gemi yapımında kullanılmak üzere kesilen kütükleri gemiler ile başta Birleşik Krallık olmak üzere Avrupa, Amerika ve Avustralya’ya ihraç etmişler. Bunun yanında; yeni gelen göçmenlere ev inşa etmek için artan kereste talebini karşılamak, tarım alanları açmak hatta Coromandel Yarımadası’nda altın çıkartan şirketlerin ormanların içindeki kaynaklara doğru ilerleyebilmek amaçları gibi nedenlerle kaurilerle kaplı uçsuz bucaksız ormanlar tahrip edilmiş. Bu tahribatın başrol oyuncusu ise Melbourne merkezli Kauri Timber Company isimli bir şirket olmuş. Avustralya’daki para babalarının bir araya gelerek oluşturduğu bu şirket, 1880’lerde sektörün olması gerekenden fazla genişleyip talebi aşması ile birlikte peş peşe iflas eden kauri kereste fabrikaları ile Coromandel Yarımadası, Great Barrier Adası gibi bölgelerdeki kauri ormanlarının arazilerini de satın alarak sektörde tekelliğini ilan etmiş ve o dönemin güney yarım küredeki en büyük kereste üreticisi haline gelmiş.
Bu arada ormanların iç kesimlerinde ulaşımın zor olduğu bölgelerde bulunan dev boyutlardaki kauri kütüklerini taşıyarak o bölgeden çıkartmak mümkün olmadığı için çözüm olarak kütüklerin su akıntıları vasıtasıyla taşınarak ormanlardan çıkartılması düşünülmüş. Fakat dev boyutlardaki ve ağırlıktaki kütükleri taşıyabilecek akıntıya sahip su kaynakları ormanın içinde bulunmadığı için barajlar inşa edilmiş bu bölgelere ve adlarına da kauri barajları denilmiş. Öyle ki 19 ve 20. yüzyıl içinde 3000 civarı kauri barajı inşa edilmiş sırf bu amaç için. Ve bu barajlar öyle işinin ehli mühendisler tarafından değil ormanlarda ağaç kesim işleri ile uğraşan ormancılar tarafından inşa edilmiş.
Ormanların içindeki nehir, akarsu gibi su kaynaklarının olduğu yerlere kaba mühendislik ile inşa edilen bu barajlarda tonlarca su bir arada tutulmakta, baraj su ile dolana kadar civarda kesilen kauri kütükleri baraja atılıp su üzerinde yüzdürülmekteymiş.
Bazen aylarca bekledikten sonra su miktarı yeterli seviyeye ulaşınca barajın kapılarının patlayıcılarla açılması ile beraber, baraj içindeki o taşınamayan kauri kütükleri tıpkı sel suyu gibi boşalan barajın akıntısı ile birlikte ormanlardan denize veya nehire kadar taşınabilmişler. Ardından birbirlerine zincirlenip yakında kurulmuş olan kereste fabrikalarına ulaştırılmışlar. Böylece ulaşımı güç ormanlardaki taşınması zor ve büyük boyutlardaki kütükler de işlenmek üzere kereste fabrikalarına taşınabilmişler. Kaurilerin kesiminin yasaklanması ile birlikte kauri barajları da ortadan kalkmış tabi fakat bugün bir kaç tanesi o günlerden kalıntı olarak hala bulunmakta.
Resimde, Waitekere Bölgesi’nde bulunan kapakları patlatılmış bir barajın akıntısıyla sürüklenen kauriler görünüyor, fotoğrafın tarihi 1922.
İşte tüm bu sistematik kesimlerin sonucu olarak, 1700’lerin sonuna kadar 1.2 milyon hektarlık alanı kaplayan kaurilerin varlığı bugün sadece 7.000 hektarlık bir alan üzerinde devam etmekte.
Kaurilerin Koruma Altına Alınması
1860’lardan itibaren halkın, bu ağaçların yapılan kıyıma karşı koruma altına alınması ile ilgili çağrıları olmuşsa da, 1. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devletin bu yönde önemli bir atılımı olmamış. Bunda savaş süreci boyunca kauri gövdelerinin gemi inşası için kullanılıyor olmasının da etkisi varmış tabi. Yeni Zelandalı bir zoolog olan William Roy McGregor‘ın kaurilerin korunması amacıyla 1940’larda başlattığı kampanya 1952 yılında sonuca ulaşarak Waipoua Ormanı’nın koruma altına alınmasını sağlayabilmiş. Devam eden süreçte 1985 yılına gelinince ülkedeki bütün kauri ağaçlarının kesimi yasaklanmış ve 1 Nisan 1987’de ülkenin doğal kaynaklarının ve tarihi değerlerinin koruma altına alınması amacıyla Department of Conservation kurulmuş ve böylece ülke toprakları üzerindeki bütün kauriler koruma altına alınmış.
Kaurileri Vuran Hastalık
İnsanların tahribatına karşı koruma altına alınmış olsa da kaurileri bir de ölümcül hastalık vurmuş. Hastalık ilk olarak 1972’de Great Barrier Adası’ndaki ağaçlarda farkedilmiş fakat hastalığa sebep olan patojenin keşfedilmesi 2009 yılında olmuş. Kaurilerin yavaş yavaş kuruyarak ölümlerine sebep olan bu hastalığın yayılıp bulaşması, toprağın taşınması yoluyla gerçekleşiyor. Hayvanlar ya da insanlar dolaştıkları topraklarda hastalığa sebep olan bakterileri ayakları veya toprağa temas eden eşyaları vasıtasıyla diğer yerlere taşıyarak o civardaki ağaçların da hastalığı kapmasına sebep oluyorlar. Bu nedenle ki kauri ağaçlarının bulunduğu ormanlara girerken muhakkak ayakkabılarınızdaki, yürüyüş ekipmanlarınızdaki toprakları temizlemeniz gerekiyor. Bunun için yürüyüş yollarının girişlerinde dezenfeksiyon istasyonları oluyor, burada ayakkabılarınızdaki toprak kalıntılarını fırçalar ile temizledikten sonra kimyasal ilaç sıkıp içeriye giriş yapıyorsunuz, aynı işlem çıkarken de yapmak gerekiyor tabi.
Hatta kaurilerin bulunduğu bazı ormanlardaki yürüyüş yolları koruma amaçlı olarak ziyaretçilere kapalı. Waipoua Ormanı’nın da içinde bulunduğu Northland Bölgesi ile Great Barrier Adası ve Coromandel Yarımadası içindeki kauri ormanlarında yıkıcı etkisi olan bu hastalığın şuan için malesef bilinen bir tedavisi yok.
Bu hususla ilgili olarak devlet tarafından hem hastalığa karşı tedavi geliştirme çalışmaları için hem de hastalığın yayılmasını önlemek üzere insanların bilinçlenmesini sağlamak amacıyla keep kauri standing (kaurileri ayakta tut) sloganı ile yürütülen Kauri Dieback Programme var. Ayrıyeten gönüllü olarak bu konuda çalışanlar da var, bir çok kez yürüyüş yaparken denk gelmiştim ellerindeki broşürlerden dağıtıp hastalık ile ilgili bilgiler verip ‘ayakkabılarınızı temizlemeyi unutmayın’ gibi uyarılar yapıyorlardı. Umarım hastalığın bir şekilde üstesinden gelinir ve milyonlarca yıldır bu topraklarda varlıklarını sürdüren bu ağaçlar sonsuza dek ayakta kalmaya devam ederler.
Dünyanın En Büyük Kauri Ağaçları
Waipoua Ormanı bugün dünyanın yaşayan en büyük kauri ağacı Tane Mahuta ile birlikte diğer devasa boyuttaki kauri ağaçlarına ev sahipliği yapmakta. Bunun yanı sıra nesilleri tükenme tehlikesi altında olan Yeni Zelanda’ya özgü Kōkako ile kahverengi kiwi kuşlarının da yaşam alanları. Ormandan zaman zaman gemi yapımı için yararlanılmışsa da, lokasyon olarak uzak bir bölgede yer almasından dolayı kendisini büyük kıyımlardan kurtarabilmiş. Ormanın bulunduğu alan ilk olarak Krallık tarafından 1876 yılında yerlilerden satın alınmış. 1920’lerde ormanın içinden ülkenin kuzeyine ulaşımın ana damarı olan State Highway 12 geçirilmiş, bu otoyolun inşası sırasında daha önce bilinmeyen bir çok büyük kauri ağaçları da tespit edilmiş. Ardından 1952 yılında 9105 hektarlık kısmı daha önce bahsettiğimiz William Roy McGregor’ın çabaları sonucu koruma altına alınmış. 1987 yılından itibaren de bütün orman koruma altına alınmış.
Ormanın giriş alanında ücretsiz park alanı mevut ve ormana adım atmadan önce ziyaretçilerin ayakkabılarını temizlemeleri için dezenfeksiyon istasyonu da kurulu. Ormana giriş yapıp biraz ilerledikten sonra karşınıza belli başlı görülesi ağaçların konumlarını belirten tabelalar çıkıyor.
Yakas da bunlardan birisiydi. 30 dakikalık bir yürüyüş ardından, 12 metrenin üzerinde gövde çevresi ve 43 metre yüksekliği ile Yeni Zelanda’nın 7. en büyük kauri ağacı Yakas‘ın hemen yanına çıkıyorsunuz. Yolun kenarında koca heybeti ile karşılıyor sizi, yanına yaklaşıp gövdesine dokununca kendinizi gerçekten küçücük hissediyorsunuz. Ağacın ismi, ormancılık ve kauri ağaçlarından çıkan reçineleri toplamakla uğraşan Nicholas Yakas‘tan geliyor. 1920’lerde ormanın içinden geçen otoyolun inşasında da görev alan Nicholas Yakas, Waipoua’yı en iyi bilen sayılı kişilerden biriymiş yani. Kendisi, yaşayan en büyük 2. kauri ağacı olarak bilinen Te Matua Ngahere‘ ile yaşayan en büyük kauri ağacı olarak bilinen Tāne Mahuta‘yı da fark eden ilk batılı insanlardan biri.
Yakas‘ın varlığı 1960’lara kadar diğer insanlar tarafından bilinmiyorken 1966 yılında Nicholas Yakas’a daha önce denk gelmiş olduğu Tane Mahuta ve Te Matua Ngahere gibi büyüklükte başka ağaçları görüp görmediği sorulunca bu ağacın varlığını ve konumunu da paylaşmış. Daha sonra Yeni Zelanda’nın önemli bir doğa fotoğrafçısının da olduğu bir ekip ağacı bulmak üzere yola çıkmış ve 1968 yılında ağacın resmi, basında Yakas Tree olarak yayınlanarak bu isim verilmiş.
Waipoua‘da gezerken Te Matua Ngahere‘yi da ziyaret ettik ancak yol ağacın yanına kadar gitmediği için biraz uzaktan bakabildik. Adı Ormanın Babası (Father of the Forest) anlamına gelen Te Matua Ngahere, büyüklük olarak ikinci sırada yer alsa da genişlik olarak en geniş ve yaş olarak da şuan yeryüzünde bulunan en yaşlı kauri ağacı. 2000 yıldan fazla bir süredir orada olduğu tahmin ediliyormuş, biz daha Orta Asya’dayken, Hristiyanlık daha doğmamışken. 16 metrenin üzerinde gövde çevresi ve 30 metrelik yüksekliği ile karşımızda kendine hayran bırakıyor bizi.
Yaşayan en büyük kauri ağacı Tāne Mahuta‘nın ise 13.70 metrelik gövde genişliği ve 51 metrelik yüksekliği varmış son ölçüme göre. Adının kaynağı Maori Mitolojisi’ndeki orman ve kuş tanrısı Tāne Mahuta’dan geliyor. İngilizce adı Lord of the Forest ‘Ormanın Efendisi’ ve yaşının 1500’ün üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Tane Mahuta aynı zamanda Japonya’nın en yaşlı ağacı Jomon Sugi (2000-7200 arasında bir yaşı olduğu sanılıyor) ile 2009 yılında Waipoua Ormanı’nda yapılan bir resmi törenle partner ilan edilmiş 🙂
Te Matua Ngahere’den ayrıldıktan sonra hemen 1 dakikalık mesafede bulunan 4 adet kauri ağaçları var. Kauriler normalde birbirlerine mesafeli olarak büyürken bu ağaçlar birbilerine çok yakın şekilde yan yana gelişmişler ve aynı tohumdan yetiştikleri düşünülmekteymiş. Bu nedenle isimleri Four Sisters ‘4 Kız Kardeş’ olarak verilmiş. Yaşlarının 500’ün üzerinde olduğu tahmin edilen Four Sisters’ı çevreleyen tahta bir yol var, üzerinde yürüyerek etraflarında dolaşabiliyorsunuz.
Dolaşırken etrafımızın kauriler ile sarıldığı geniş bir açıklığa çıktık, Cathedral Grove ismini vermişler buraya da. Burada biraz oturup kuş sesleri eşliğinde ormanı dinledik.
Eğer Waipoua Ormanı’na Auckland’dan gitmeyi düşünürseniz bir gününüzü ayırmanız gerekecektir, nitekim gidiş dönüş yol süresine sadece 6 saatinizi harcayacaksınız. Waipoua’ya yakın pek fazla gezilecek başka bir yer yok ancak dilerseniz hazır yolu yarılamışken bir o kadar daha gidip Yeni Zelanda’nın en kuzey noktasında yer alan Cape Reinga‘yı da rotanıza ekleyebilirsiniz. Tabi bu durumda Waipoua’da bir gece konaklamanızı tavsiye ederim, yakında konaklama yerleri var. Cape Reinga’da ne var derseniz güzel bir deniz feneri var onun dışında bir şey yok, ötesi uçsuz bucaksız okyanus. Bir de Maoriler için kutsal ve manevi bir havası varmış Cape Reinga bölgesinin.
Ayrı bir öneride daha bulunayım, Waipoua Ormanı’na giderken yol üzerinde Warkworth’da bir bal üretim yeri var Honey Centre diye geçiyor ismi. Auckland’dan yaklaşık 50 dakika gibi uzaklıkta burada bir mola verip Yeni Zelanda’nın dünyaca ünlü manuka balının çeşit çeşit versiyonlarının tadına bakıp dilerseniz satın alabilirsiniz. Olmadı cafesinde oturup bir kahve içersiniz.
Ekstra Notlar
Yeni Zelanda’nın yapımı 1876 yılında tamamlanan Wellington’daki eski hükümet binasının iç mekanlarının inşaasında da kauri keresteleri kullanılmış ve bu hali ile bina şuan dünyada eşi olmayan bir yapı statüsünde. Sebebi de kaurilerin kesim ve kullanımlarının temelli olarak yasaklanmış olması nedeniyle bir kopyasının daha yapılamayacak olması. Wellington’a yaptığım gezi ile ilgili yazımı da buradan okuyabilirsiniz.
Günümüzde kauri ağaçlarını kesmek yasak olsa da bataklık kaurisi (swamp kauri) ismini verdikleri, uzun yıllar önce doğal şartlardan dolayı devrilip bulundukları arazinin de elverişli olması sebebiyle toprağın altına gömülerek günümüze kadar gelebilmiş antik denebilecek yaştaki kauri gövdeleri toprağın altından çıkarılıp işlenebiliyor. Bu kauriler bilimsel araştırmaların yanı sıra kereste amaçlı olarak kullanılabiliyor tabi bunun için de yine resmi makamlardan izin alınması gerekmekte. Yurtdışına ihraç edilmeleri de katı kurallara bağlı. Bataklıklardan çıkarılıp işlenen ve ihraç edilen kauriler ile ilgili Yeni Zelanda’nın resmi bakanlığı tarafından internet üzerinden periyodik olarak rapor da yayınlanıyor.
Yazarken kullandığım kaynakların bir kısmına yazi içinde link verdim, diğer kaynaklar da aşağıda:
teara.govt.nz/en/kauri-forest/page-1
teara.govt.nz/en/kauri-forest/page-4
www.doc.govt.nz/nature/native-plants/kauri/
www.kauri2000.co.nz/2017/03/11/the-history-of-kauri/
www.thecoromandel.com/activities/our-heritage/kauri-logging/
www.kauricoast.com/your-kauri-coast-journey/maunganui-bluff-waipoua-forest-tane-mahut/