Hayao Miyazaki‘yi bilir misiniz? Eminim Japon anime severlerinin tamamına yakını hayrandır kendisine. Benim de hayranı olduğum Miyazaki’nin bana göre en iyi eseri olan Spirited Away filminde hikayenin geçtiği kasabayı yaratırken Tayvan‘ın Jiufen kasabasından esinlendiğini de bilir miydiniz? Yeni Zelanda’dan Japonya’ya giderken aktarma noktamız olan Tayvan için planladığımız günü birlik gezimizde zamanımızın çoğunu Jiufen’de harcamamızın ana sebebi buydu. Spirited Away’in atmosferini bir nebze olsun hissedebilmek için önceliğimizi Taipei yerine şehirden 1 saat uzaklıktaki Jiufen kasabasına vermiştik. Rehberimiz de hazırdı; Yeni Zelanda’da tanıştığım Tayvanlı arkadaşım William.
Tayvan Vizesi Hakkında
Öncelike; Türkiye’den Tayvan’a gitmek isteyenler için bazı gezi sitelerinde ‘Tayvan’a direk uçuş yok’ diye yazıyor fakat yazılarını güncellemeyi unutmuşlar sanırım, THY’nin 2015 senesinde İstanbul’dan Taipei’ye direk uçuşlara başlamış olduğunu belirteyim. Tayvan vizesini Taipei Taoyuan Havalimanı‘na iniş yaptığınız zaman alabiliyorsunuz. Konsolosluğa falan vize başvurusu yapmanıza gerek yok. Yanınızda dönüş biletiniz, iki adet resim (benden bir tane aldılar), 24 amerikan doları parayı hazır bulundurun. Havalimanına iniş yapınca vize kontrolünün yakınında vize başvuruları için bir gişe var. Orada size bir form veriliyor dönüş biletinizi, resminizi ve parayı verip formu da doldurduktan sonra vizenizi pasaportunuza yapıştırıyorlar. Benim işlemim 10 dakika sürmedi herhangi bir soru da sorulmadı zaten formda ziyaret amacınızı, varsa kalacağınız yeri vs yazıyorsunuz. Yalnız vizeyi aldıktan sonra vize kontrolünden geçerken görevli memur pasaportumu baya bir inceledi. Hatta eline mercek alıp üzerindeki desenlere falan baktı, ışığa tuttu, parmağıyla birşeyler yaptı sanki sahte para ayıklamaya çalışıyor gibi. Bir on dakika kadar bekledikten sonra hiçbir şey sormadan pasaportumu verdi ülkeye giriş yaptık. Taoyuan Havalimanı şu ana kadar bulunduğum en büyük havalimanlarından biriydi ve oldukça temizdi. İçerisi çok genişti ve farklı konseptlerde bölümleri vardı. Sürekli olarak görevliler tarafından temizlenmekte ayrıca her yerde çeken hem çok hızlı hem de ücretsiz wifi hizmeti de vardı.
Taipei’den Jiufen’e Ulaşım
Taipei’den Jiufen’e toplu taşıma ile ulaşmak için öncelikle Taipei Main Station‘a geçmeniz gerekiyor buradan sonra iki alternatifiniz var: Taipei Main Station’dan ya tren ile Ruifang İstasyonu‘na kadar gidip ardından 827 veya 788 nolu otobüsler ile Jiufen’e ulaşmak. Ya da Taipei Main Station‘dan MRT yani metro ile Zhongxiao Fuxing İstasyonuna kadar gidip Exit 1 den dışarı çıktıktan sonra otobüs durağından 1062 nolu otobüse binerek Jiufen’e ulaşmak. Jiufen’e ulaşım ile ilgili detaylı bilgileri burada da bulabilirsiniz. Neyse ki William arabası ile geldiği için bizim toplu taşıma ile uğraşma derdimiz olmamıştı.
Vize kontrolünden geçip ülkeye giriş yaptıktan sonra William bizi çıkış kapısından aldı ve arabası ile direk Jiufen’e doğru yola koyulduk. Bu arada William ile Yeni Zelanda’ya ilk vardığımız zamanlarda tanışmıştım daha sonra William ülkesi Tayvan’a geri dönüş yapmıştı. Ben Tayvan’a gezmeye geleceğimizi söyleyince çalıştığı şirketten bir günlük izin aldı ve gezimiz boyunca bize eşlik etti. Taipei’de hava sıcak, kapalı ve yağmurluydu, Jiufen’e vardığımız zaman havanın biraz daha serin olacağını öğrendik William’dan fakat yağmurun yağıyor olması gezimizi zorlaştıracaktı tabii. Taipei’den yaptığımız yolculuk boyunca gördüğüm kadarıyla şehirdeki ana yollar düzgün, evler çarpık yapıdaydı. 1 saat yolculuktan sonra Jiufen’e varmıştık ve arabayı park ettikten sonra yürüyüşe başladık bu arada yağmur şansımıza durmuştu fakat sert rüzgar vardı.
Jiufen Kasabası Hakkında
Tayvan 1895 yılından 1945 yılına kadar Japon işgali altında kalmış ve bu dönem boyunca Japonlar, Jiufen’de açılan madenlerde çıkartılan altınları kullanmışlar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya’nın düşmesi ile birlikte kasabada altın çıkarma işlemi düşüşe geçmiş ve 70lerde madenler kapatılmış. Madenlerin kapatılmasından sonra da Jiufen ekonomik olarak durgunluğa geçmiş fakat sonraları turizmin artması ile birlikte kasaba tekrar canlanmış.
Jiufen kasabası dağ etrafına kurulmuş ve evler dağın yamacı boyunca yayılmış. Evleri eski, sokakları oldukça dar, sanki kapalıçarşı sokakları gibi kalabalık ve envai çeşit yiyecek, içecek, çay ve eşya satan dükkanlarca çevrilmiş durumda.
Bazen yol bitiyor ve merdivenlerden yukarı çıkmanız, aşağı inmeniz gerekiyor özellikle ara sokaklardan çıkıp dağın kenarından devam eden yola ulaşınca denize karşı manzara eşsiz oluyor. Yağmurdan dolayı dağları bulutların basması ile birlikte sanki yayla havası var gibiydi.
Tıpkı Spirited Away filmindeki gibi çeşit çeşit, renkli renkli yiyecekler ve pişirilen yemeklerden çıkan koku her tarafı sarmış vaziyette yürüdükçe burnunuza çeşit çeşit kokular geliyor, tabi bazıları bizim için rahatsız ediciydi gerçekten 🙂
Jiufen zaten bu yemekleri ile de oldukça meşhur ve buraya kadar gelmişken açıkçası bir şeyler denemek gerekiyordu zira karnımız da acıkmaya başlamıştı. William’ın tavsiyesi ile önce ‘sweet taro ball soup’ dedikleri bir çorbadan yemeye karar verdik.
William bizi güzel olduğunu söylediği bir yere götürdü, çorbayı iki çeşit sıcak ve soğuk olarak sunuyorlarmış biz sıcak olanı tercih ettik. Çorbaları aldıktan sonra lokantanın alt katına aşağıya indik, lokantaya girerken direk yoldan giriş yapmıştık yani yukarıya falan çıkmadığımız için bir de aşağıya inince kapalı bir oda olacağını düşünmüştüm fakat indiğimiz yerin iki tarafı camla çevriliydi ve evlerle çevrelenmiş dağ ile denizin süslediği harika bir manzarası vardı. Hemen cam kenarında taburelere oturduktan sonra ben çorbayı koklamaya başladım sulu ve gayet güzel kokuyordu dahası tadına bakınca farkettim ki bizim aşurenin çorbasını yapmışlar 🙂 İçinde mısır, fasulye, tatlı patates gibi sebzeler vardı ve tadı aşureye son derece benziyordu yalnız aşureden daha suluydu, Jiufen’e giderseniz sweet taro ball çorbasını kesinlikle tavsiye ederim.
Jiufen sokaklarında dolaşmaya devam ettikten sonra tadına baktığımız bir diğer yiyecek ise William’ın ısrarı üzerine kötü kokusu ile meşhur ‘stinky tofu’ oldu. William ilk olarak bahsederken ‘çok kötü kokulu bir yemek var yiyebilecek misin merak ediyorum’ demişti, ben de mideme güvendiğim için ‘yerim herhalde bir deneyelim’ diyerek cesaretimi gösterdim ve soluğu bir stinky tofucuda almış olduk. Genelde uzakdoğu kültüründe yaygın olan gece pazarlarında satılan bu yemeğin gerçekten çok kötü ve ağır bir kokusu var. Askerde yaz sıcağında nöbet tutup bot içinde terleyen çorabı üç gün değiştirmezseniz ona benzer bir kokuyu elde edebilirsiniz. William’a sorduğum zaman Tayvanlılar için lezzetli bir yemek olduğunu söylüyor fakat kokuyu alınca ‘böyle bir şey nasıl lezzetli olabilir?’ diye düşünüyor insan. Stinky tofunun kızartılmış ve haşlanmış olarak iki çeşidi oluyor, biz haşlanmışını denedik.
Ayrıca William’ın demesine göre stinky tofuyu yerken burnunuzu kapatıp ağzınıza atacaksınız ki koku sizi etkilemesin. Çok enterasan ki yemeği ağzıma attıktan sonra tadı gayet normal gelmeye başladı. Yani koku ile hiç alakası yok 🙂 İlginç bir tecrübe edinmeniz için Jiufen ya da Tayvan’ı gezeceklere eğer kokusuna gerçekten dayanabilirseniz stinky tofuyu da yemenizi tavsiye ederim.
TAYVAN’IN MEŞHUR YEMEĞİ XIAOLONGBAO
Akşam üzerine kadar vaktimizi Jiufen’de harcadıktan sonra Taipei şehir merkezine döndük. Akşam yemeğinde Nana’nın üniversite yıllarından Tayvanlı bir arkadaşı da bize katıldı ve beraber Tayvan’ın en meşhur XiaoLongBao (Şaolonbao şeklinde telafuz ediliyor) restoranına Din Tai Fung‘a geçtik.
Restoran’ın önünde sıra var ve içeri girmeden önce sırada beklemeniz gerekiyor siz sıra beklerken size kaç kişi olduğunuzu ve siparişlerinizi soruyorlar. Ayrıca ödeme olarak kredi kartı kabul etmiyorlar sadece nakit ödeme yapılabiliyor en azından bizim gittiğimiz şubede öyleydi. Restoran Tayvan merkezli ve Çin, Güney Kore, Japonya, Avustralya hatta Birleşik Arap Emrilikleri ve diğer başka ülkelerde de şubeleri varmış. Sıramız gelince içeri girdik ve dar merdivenlerden yukarıya doğru baya bir çıktık farkettim ki dışarıdan belli olmasa da restoran aslında oldukça büyüktü sanırım 5-6 katı vardı, yukarıya çıkarken her katın tıka basa dolu olduğunu, çalışanların ellerinde yemeklerle bir oraya bir buraya koşuşturduklarını görünce aklıma hemen Sultanahmet’teki meşhur köfteci geldi. Lakin buranın duvarlarında gelen ünlülerin fotoğrafları yoktu 🙂
XiaoLongBao yemeği Çin mutfağının en meşhur yemeklerinden biri genelde domuz etinden yapıyorlar fakat bizim gittiğimiz restoranda tavuk etinden yapılmış olanı da vardı. Yemekler masamıza geldikten sonra garson bayan bize daha önce XiaoLongBao yeyip yemediğimizi sordu, ben ilk defa yiyeceğimi söyleyince sağolsun geleneksel olarak nasıl yenmesi gerektiği ile ilgili açıklama yaptı. XiaoLongBao geleneksel olarak bambu ağacından yapılmış sepetin içinde pişirilerek yanında soya sosu, sirke ve zencefilli bir sosla servis ediliyor. XiaoLongBao yu yerken önce bu sosun içine batırıp derin çukurlu olan özel kaşığına koyduktan sonra önce ağzınız ile hamuru ısırıp delik açarak içindeki suyun dışarı kaşığa akmasını sağlıyorsunuz daha sonra yanına zencefil parçalarından koyup ağzınıza atıp yiyorsunuz. Tavuklu olandan yemiştim ve tadı beklediğimden çok daha güzeldi baya baya beğenmiştim XiaoLongBao yu. Yanında, bir başka Çin Mutfağı yemeği olan kızarmış pilav (fried rice) yemiştik onun tadı da gayet güzeldi açıkçası karnımı gayet doyurabilmiştim. Tayvan veya Çin’de ne yiyebilirim diye düşünenlere bu ikisini rahatlıkla önerebilirim.
Restorandan ayrıldıktan sonra hemen restoranın yanındaki metro ile uzakta görünen Taipei 101 binasına doğru gittik. Taipei 101 binası 508 metre yüksekliği ile Dubai’deki Burj Khalifa’dan sonra dünyanın en yüksek ikinci binası oluyor. Sadece başkent Taipei değil Tayvan’ın sembolü olan binanın içerisinde ofisler, restoranlar, alışveriş merkezi ile 89 ve 91 katlarda ücretli gözlem alanları bulunmakta.
Taipei 101 in yanından ayrıldıktan sonra restoranlar, publar ve cafelerin olduğu sokaklardan geçtik, bir pakın yanından geçerken akşamın karanlığında hep beraber dans eden Tayvanlı amcalar ile teyzeler oldukça hoşt. Ayrıca Taipei 101 in yakınında bulunan Military Families Community Park’ın da içinden geçtik. Şuan park olan bu alana, iç savaş yıllarında asker ailelerinin konaklaması için evler inşa edilmiş. Şimdilerde ise cafeler, restoranlar ve alışveriş yerleri bulunan modern bir alan fakat eski evlerin bir kısmı hala mevcut. Son olarak Nana ve arkadaşının tanıştıkları üniversiteyi de ziyaret ettikten sonra yolculuğun devamı olan Japonya uçağına yetişmek için tekrar havaalanına geçtik.
Yaklaşık on saatimizi harcadığımız kısa bir gezi olmuştu fakat arkadaşlarımızla kendi ülkelerinde tekrar bir araya gelmek ve kısa da olsa farklı yerleri gezmek, yemekleri yerinde tatmak oldukça güzeldi. Taipei’de daha fazla zamanı olacaklar için Longshan Tapınağını, Elephant Dağı üzerinde yürüyüş ve tepeden Taipei manzarasına bakmayı, Taipei’nin meşhur gece pazarlarını (night market), Ulusal Saray Müzesini ve müzeye çevrilmiş eski altın madenlerini gezmelerini önerebilirim.